HOŞ GELDİNİZ
  Sağlık
 
          Acaba Hasta Niçin Bulanık Görüyor?

İlk başta şikayetlerinin kaynağının stres olduğunu düşündüm. Hastam 40’lı yaşların başlarındaydı ve yıllardır halsizlik, eklemlerinde sertleşme, ellerinde uyuşma, arada sırada düşme ve baş ağrısı şikayetleriyle bizim kliniğe geliyordu.

İlk geldiği yıl diyabet, kansızlık ve iç organlardaki olası bozuklukları tespit etmek için bir dizi test uyguladım. Bütün testler normal çıktı. Ellerindeki uyuşukluğun karpal-tünel sendromuna bağlı olup olmadığını anlamak için sinir-iletisi araştırması istedim. Karpal-tünel sendromu, el bileğindeki median sinirine bası olduğu zaman ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu testlerde de bir şey bulunmadı. Ayrıca ekokardiyogramında da her şey normaldi. Yaptığı işin bütün bunlara neden olduğundan kuşkulanmaya başladım.

Derken bir cuma gecesi sol gözü bulanık görmeye başlayınca hastam yeniden kliniğe geldi.

O gece nöbetçi olduğum için gözlerini ben muayene ettim ve iki gözünde de bir anormallik bulamadım; ancak retinada bir ayrılma olabileceği kuşkusu ile göz doktorunu acilen muayene etmesi için hastaneye çağırdım, çünkü retina ayrılması göz hastalıkları içinde acil müdahale gerektiren bir durumdur.

Ancak retinaları da sağlamdı. Göz doktoru görme sinirinde iltihaplanma veya beyninde bir sorun olmasından kuşkulandı. Bu nedenle bir hafta sonra beyin ve göz MR’ı ile birlikte kendisine gelmesini bildirerek hastamı evine yolladı.

Rapor ne diyor

Hastam 5 gün sonra, görmesinin düzelmeye başladığını ve MR sonuçlarını aldığını bildirmek için beni aradı. MR görüntüleri net bir şey göstermiyordu . Göz çukurları normaldi. Beyni, beyaz madde üzerinde tanımlanamayan küçük, lezyonlar gösteriyordu. Beyaz bölgede sinir impulsları yol alır.

Radyoloğun raporunda şöyle yazıyordu: "Belirgin olmayan ve yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan değişiklikler". Radyoloğun hastanın yaşını dikkate almadığı belliydi., çünkü hastam henüz 43 yaşındaydı. 43 yaşında bir insan niçin yaşlılığa bağlı değişiklikler gösterebilirdi?

Bu sorunun ışığı altında hastamın multipl skleroz (MS) hastalığının erken evrelerinde olmasından kuşku duymaya başladım.

Görme sinirindeki bir iltihaplanma görme sorunlarına yol açabilirdi. Görme siniri iltihabı olan hastaların yarısı genellikle multipl skleroz hastalığından mustariptir.

"MR görüntünüz büyük ölçüde normal" hastamın moralini bozmamaya çalıştım. "Ancak bir nöroloğa danışmak istiyorum" dedim.

Multipl skleroz nasıl bir hastalık?

Hastam nöroloğu niçin görmek istediğim konusunda beni sıkıştırmaya başladı. Ben de MS olma olasılığı üzerinde durduğumu belirttim.

Diğer hastalıklar gibi MS nedeni bilinmeyen bir hastalıktır. Vücudun bağışıklık sistemi, beyaz maddenin en önemli bileşimi olan miyeline saldırır ve bozar.

MS’de bağışıklık hücreleri miyeline dağınık bölgelerde saldırır. Sonuçta görme siniri, beyindeki sinirler ve omurilik zarar görür.

Semptomlar, etkilenen sinirlerden yola çıkan elektriksel impulslardaki gecikme veya tıkanmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Genellikle ilk önce görme sorunları görülür.

Diğer belirtiler, idrar kesesi veya bağırsak kontrolünün azalması, yürüme güçlüğü, sıcağa tahammülsüzlüktür.

Çevresel etmenler

Bağışıklık sisteminin durup dururken vücut parçalarına niye saldırdığını kimse bilmiyor. Ancak bazı bulgulara göre bu tepki henüz belirlenemeyen çevresel etmenlerle, hastalığa karşı genetik yatkınlığın birleşmesinden kaynaklanıyor olabilir.

MS genellikle Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın kuzeye yakın enlemlerinde daha sık görülür. Kuzey bölgelerinde doğup, 15 yaşından önce güneydeki enlemlere göç eden insanlarda hastalık riski, kuzeyde doğup kuzeyde yaşayanlara göre daha düşüktür.

Bunun tam tersi, Avrupa ve Amerika’nın güney bölgelerinde doğup, kuzey enlemlere doğru göç edenlerde hastalık riski, kuzeyde doğup büyüyenlere göre daha yüksektir. Son yapılan çalışmalar güneş ışığına daha az maruz kalmanın ve D vitamini eksikliğinin önemli bir rol oynadığını gösteriyor.

Genetik etmenler

Diğer bir neden de genetik ile ilgilidir. Tek yumurta ikizlerinden birinde MS görüldüğü zaman, diğerinin de hastalığa yakalanma riski yüzde 25 ile yüzde 30 civarındadır. Farklı yumurta ikizlerinde ve aile bireylerinde risk yüzde 2 ile yüzde 5’dir.

Nüfus bütün olarak ele alındığı zaman risk çok daha düşüktür Ğyaklaşık binde bir kadardır-. Kadınların yakalanma riski erkeklerinkinin iki katıdır.

Genetik faktörlerin önemi olmakla birlikte başka etmenlerin de etkili olduğu düşünülüyor. Varsayımlardan biri, miyelindeki proteine benzer bir proteini taşıyan bakteriye veya virüse maruz kalmaktır.

Hastalığa genetik yatkınlık taşıyan birinin bu kuramsal virüse maruz kalması durumunda bağışıklık sistemi şaşırır. Yalnızca virüs ile mücadele etmez, vücudun kendi miyelin dokusunu yabancı istilacı olarak görür. Suçlu olması muhtemel birkaç patojen, herpes virüsü ve Chlamydia bakterisinin bir türüdür.

Kesin teşhis

Hastam nöroloğu birkaç hafta sonra gördü. Doktoru hastama MS olabileceğini, ancak semptomlar olmadığı için Ğo sırada görmesi düzelmişti- tedaviye gerek görmediğini söyledi. Nörolog, hastalığın ilerde nelere yol açabileceğini bildiği için omuriliği çevreleyen sıvıdan örnek alıp inceleme önerisinde bulundu. Bu şekilde teşhis kesin olarak konabilirdi. Hastam kabul etti. Çok ciddi bir hastalığın kapıda olduğunu kabul ediyordu ve tedavinin yalnızca hastalığın seyrini izlemekten ibaret olduğunun da farkındaydı.

Aradan 7 yıl geçti. Hastam yeni bir işe girdi. Arada bir kendini yorgun hissetmesine karşın sağlığı normal gibi gözüküyordu.

Bir gün çifte görmeye başladı. Bu da MS’in etkisiyle göz hareketlerini kontrol eden sinir hücrelerindeki hasara bağlı olabilirdi. Yeniden MR çektirmesini söyledim. Beynindeki lezyonlar artık MS teşhisini kesinlikle onaylayan belirginliğe kavuşmuştu. Yalnızca MR’a bağlı olarak bu teşhis konulamazdı, ancak hastamın geçmişi de göz önüne alındığında teşhis kesindi.

Bu arada hastalığın gidişatı hakkında bir tahminde bulunmak olanaksızdı. Bazı hastalar arada sırada atak geçirirler ve semptomlar ortaya çıkmadan yıllarca normal yaşamlarını sürdürebilirler. Diğer hastalarda semptomlar hastanın yaşam kalitesini büyük ölçüde bozabilir.

Etkin ilaçlar

Hastama kortikosteroid ilaç tedavisine başladık. Bu ilaçlar bağışıklık sisteminin önünü keserek kendi sinir sistemine saldırmasını engelleyebilir. Hastam semptomları yaşamaya başladığı zaman MS tedavisi o kadar etkili değildi. En güvenilir ilaçlar steroidler idi. Bunlar ataklar sırasında enflamasyonu azaltır.

O tarihten sonra daha etkili ilaçlar geliştirildi ve bunlar hastalığın gidişatını etkileyecek kadar güçlüydü. Bunların arasında interferon beta-1a, interferon beta-1b ve glatiramer asetat’ı sayabiliriz. Vücudun bağışıklık sisteminin miyeline karşı tepkisini değiştiren bu ilaçlar, merkezi sinir sisteminin zarar görmesini önleyebilir. Böylece atakların şiddeti ve sıklığı azaltılabilir.

Bir yıl içinde hastamda hastalık hızla ilerledi. Ve baş dönmeleri nedeniyle ancak tekerlekli sandalye yardımı ile hareket edebiliyordu. Görme bozukluğu iki gözüne de sıçradı. Hastalığının ilerlemesini yavaşlatmak için hastama glatiramer asetat verilmeye başlandı. Ancak bu ilaç hastalığın ilk evrelerinde verilmeye başlandığında daha büyük yarar sağladığı için hastamda pek yararlı olmadı.

Hastalığın hızı artarak ilerledi ve hastam görme sorunlarının başlamasından 8 yıl sonra zatürreeden yaşamını yitirdi. Ne var ki bu hastada MS çok hızlı ve şiddetli seyretmişti. Oysa pek çok MS hastası normal ömürlerini sürdürebiliyor.

Discover, Şubat sayısında yayımlanan bu vakayı Kaliforniya’daki Vallejo hastanesi iç hastalıkları uzmanı Richard Fleming anlattı. 






Akciğer Kanseri 

Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır…

               Akciğer Kanseri Nedir?



       

Akciğer Kanseri Nedir?

Kanserler genellikle ilk ortaya çıktığı dokuya göre adlandırılır. Akciğer kanseri ilk önce akciğerde başlar. Küçük hücreli akciğer kanseri akciğer dokularında kanser (habis, kötü huylu) hücrelerinin bulunduğu bir hastalıktır. Akciğerler göğüs boşluğumuzun büyük kısmını dolduran koni şeklinde, süngerimsi yapıda bir çift organdır (Şekil 1). Akciğerlerin başlıca görevi, vücut hücrelerinin artık maddesi olan karbondioksiti vücuttan atmak ve yaşam için temel gereksinim olan oksijeni vücuda almaktır. Akciğerler başlıca “bronş” denen hava içeren tüplerden, “alveol” denen hava keseciklerinden, kan ve akkan (lenf sıvısı) damarlarından oluşmuştur. 

Hücrelerin mikroskop altındaki görüntülerine dayanarak başlıca iki tip akciğer kanseri vardır: küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri.

Akciğer Kanseri Ne Kadar Sıklıkta Ortaya Çıkar?

Akciğer kanseri günümüzde bir salgın hastalıktır ve erkeklerde, tüm dünyada en çok öldüren kanser türüdür. Kardiovasküler hastalıklardan sonra ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer almaktadır. ABD’de 1987’den beri  kadınlarda da birinci öldürücü kanserdir. 1996 yılında ABD’de 64,000 kadın akciğer kanserinden, 44,000 kadın meme kanserinden ölmüştür. ABD’de akciğer kanseri olgularındaki 1990’lardaki artış, kadınlarda 1960’lardan sonra ortaya çıkan sigara içme alışkanlığındaki hızlı artışa bağlıdır. Kadın akciğer kanserlerindeki artışın ABD’de en azından 2010 yılına kadar devam edeceği, belki bu tarihten sonra artışın durabileceği tahmin edilmektedir. ABD dışındaki gelişmiş ülkelerde de hızla birinci neden olmaktadır. Tüm dünya ortalamasına baktığımızda erkeklerde birinci, kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci sıradadır. Dünya Sağlık Örgütü 1985 yılında gelişmekte olan ülkelerde 300,000 kadının sigaraya bağlı hastalıklardan öldüğünü, bunun %21.1’inin akciğer kanserine bağlı olduğunu bildirmiştir.

Her yıl yeni ortaya çıkan hasta sayıları tüm dünyada artmaya devam etmektedir. 2000 yılında dünyada 2 milyon yeni akciğer kanseri saptanacağı, bunların %60’ının gelişmekte olan ülkelerde olacağı hesaplanmaktadır. Artış hızı özellikle kadınlarda daha belirgindir.

Oysa akciğer kanseri XX. YY.'ın başında son derece nadir bir hastalıktı. Tütünün sigara haline dönüşmesi ve tüketiminin hızla yaygınlaşması sonucu 1940’larda akciğer kanseri salgını ortaya çıkmıştır ve bu salgın etkisini, bütün dünyada, artan şekilde devam ettirmektedir.

Ülkemizde resmi rakamlara göre her yıl 20,000-25,000 yeni akciğer kanseri hastası ortaya çıkmakta ve bu rakamın 30,000-40,000 kadar ulaşabileceği düşünülmektedir. Çünkü ülkemizde güvenilir sağlık istatistikleri yoktur. Ülkemizde akciğer kanserlerinin çoğu erkeklerde görülmektedir. Kadın: erkek oranı 1: 7-8 civarındadır. Ancak 1980’lerden sonra ülkemizde de kadınlardaki artan sigara tiryakiliği bu oranı en geç 5-10 yıl içinde kadınlar lehine belirgin şekilde etkileyecektir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1983-1989 yılları arasında ülkemizde kanser sıklığı 32/100.000'dir. Bunun %26’lık bölümünü ilk sıradaki akciğer kanseri oluşturmaktadır. 1991-1992 verilerine göre solunum sistemi kanserlerinin oranı, tüm kanserler içinde %43’tür. Yine aynı verilere göre yapılan tahminlerde, gerçek kanser sıklığı 120-130/100.000 olmalıdır. Akciğer kanserinin bölgelere göre dağılımına bakılınca sırayla Ege Bölgesi %39.5, Marmara Bölgesi %26.9, Doğu Anadolu Bölgesi %26.1, Güneydoğu Anadolu Bölgesi %18.2, Akdeniz Bölgesi %18.1, İç Anadolu Bölgesi %16.6 oranındadır.

 
  Bugün 5 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol